Tuesday, August 22, 2006

Hatay Nusayrileri'nde Gadir Bayramı (İyd-il Gadir)

GİRİŞ

“Hatay Nusayrileri’nde Gadir Bayramı (iyd-il Gadir)” konulu bu çalışmanın temel amacı Hatay’da Nusayriler’in yoğun olarak yaşadığı yerler olan Harbiye ve Antakya’da gözlem ve görüşme tekniğiyle Gadir Bayramı’nın kökeni ve kutlanışı ile ilgili bilgi edinmeye çalışmak olmuştur. Bu çerçevede biri din adamı olmak üzere yedi kişi ile görüştük, kaynak kişilerin farklı statülerden(yaş,cinsiyet,öğrenim durumu) olmasına özen gösterdik. Görüşme tekniğinin dışında topluluk içerisinde sohbet yoluyla da halkın genel kanısını elde etmeye çalıştık, katılarak gözlemde bulunduk.


NUSAYRİLER KİMDİR?

Yaptığımız literatür çalışmalarına dayanarak edindiğimiz bilgilere göre Nusayrilik hicretten yaklaşık 300 sene sonra ortaya çıkmış batıni bir akımdır. Kurucusu ve mezhebe adını verdiği düşünülen kişi Muhammed ibn Nusayr’dır.(Keser 2005:9) Mezhebin Antik Yunan felsefesinden, özellikle de Pisagor’un “sayı mistisizmi” ile Platon’un “idealar alemi-görünen alem” felsefesinden etkilendiği söylenmektedir.(Keser 2005:20)

Nusayrilik kendi içerisinde iki alt mezhebe ayrılmıştır: Haydarilik ve Kilezilik. İnanç esasları ve ibadet açısından önemli bir fark bulunmamakla birlikte, bu iki farklı alt mezhebe mensup kişilerin farklı köylerde toplanmış olması geçmişte meydana gelmiş olan derin bir ayrımdan kaynaklanıyor olabilir.

Nusayrilik batıni bir akımdır. Yani inançları “batın(görünmeyen,gizli)–zahir(açık, görünen)” ikilisi üzerine kurulmuştur; buna göre her şeyin bir görünen yüzü olan “zahir” bir de görünmeyen, asıl yüzü olan “batın” vardır. Bu inanca göre Ali de batın olan Tanrının dünyadaki zuhurudur. Nusayriler’in temel kaynağı olan Kitab-ül Mecmu’nun ikinci suresinde şöyle denmektedir: “Ey Ali b. Ebi Talip! Ey her arzu edenin sevip dilediği, ey uluhiyeti ile ezeli olan, ey bütün yaratılmışların aslı! Sen bizim gizli ilahımız, açık imamımızsın.”(Üzüm 2003:43)

İnançları yüzünden dışlanan ve bu yüzden de içe kapanık bir yapı gösteren Nusayriler’in Yavuz Sultan Selim tarafından mezheplerinin değiştirilmeye çalışıldığı, kabul etmeyince de kırk bin Nusayri’nin kılıçtan geçirilerek yerlerine elli bin Türk’ün yerleştirildiği iddia edilmektedir.[1] Nusayriler’de inanç esasları ve ibadetler kadınlara öğretilmemetedir; buna sebep olaraksa kadınların sır tutamayacağı gösterilir. Bu her ne kadar kadınların “ikinci sınıf” olarak görüldüğü düşüncesini doğurabilecekse de, bunu doğrulamak için daha kapsamlı bir araştırma yapılması şarttır.

Günümüzde Nusayriler yoğun olarak Türkiye’nin güneyinde ve Suriye’de yaşamaktadırlar.


BAYRAM

TDK sözlüğüne göre bayram: “Milli veya dini bakımdan önemi olan ve kutlanan gün veya günler”dir.(TDK 1988:160) Ancak tabi ki bayramların toplum açısından önemi bu kadar basit bir şekilde tanımlanamaz. Bayramların üç kaynağı vardır:

1-Dini olaylar (örn.Kurban Bayramı),

2-Ulusal olaylar (örn.Cumhuriyet Bayramı),

3-Doğal veya kültürel olaylar (örn.Hıdırellez).(Türk 2001:89)

Toplum için bayramların olağanüstü bir niteliği vardır (mitler, atalar, kahramanlar gibi). Bu özelliğiyle bayramlar gündelik yaşama farklılık katar. Toplumun günlük düzenden ve günlük yaşam alanından kopmasını sağlar. Bunun yanı sıra her yaştan, her sınıftan, her cinsiyetten bireyin katılımıyla toplumun birlik ve bütünlüğü pekiştirilir.[2] Kısaca bayram, hemen hemen tüm toplumlarda görülen ve toplumun neredeyse tüm bireyleri tarafından benimsenen bir gelenektir.


NUSAYRİLER’DE BAYRAM

Nusayri toplumunda iki tür bayram vardır. Bunlardan “iyd” tüm gün süren bayramları, “leyli” ise sadece kutsal geceleri ifade eder. Sünni İslam’daki mübarek gecelere benzeyen leyli’lerin bayram olarak anılmasının sebebi iyd’lerde yapılan işlemlerin bu gecelerde de aynen yerine getiriliyor olması olabilir. Buradan yola çıkarak Nusayriler’de Sünni İslam’dan farklı bir bayram yapısı olduğunu görüyoruz.

Nusayri toplumunda bayramların çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Öyle ki farklı bölgelerde farklı günler kutsal sayılıp bayram olarak kabul edildiğinden bu bayramların sayısı tam olarak tespit edilememiştir, ancak yüzelliye yakın olduğu bilinmektedir.(Karasu 2003:11) Bunlardan birkaç tanesi: Kurban bayramı(iyd-il Ahda), Mübahale Bayramı(Hz.Muhammed’in Necran Hıristiyanlarıyla barış yapması), Nevruz(21 Mart, Hz.Ali’nin doğum günü), İyd-il Sabataj(17 Mart Yumurta bayramı), Gıftas bayramı(Hz.İsa’nın Meryem tarafından ilk kez yıkanması) olarak verilebilir. Görüldüğü gibi Nevruz gibi İran kökenli bayramlar ile Hıristiyanlarca kutsal sayılan bazı günler de Nusayrilerce önem görmekte ve bayram olarak kutlanmaktadır.(Türk 2001:90) Bunun sebebinin Hıristiyanlar’la aynı coğrafyada iç içe yaşamanın doğurduğu bir etkileşim olduğu düşünülebilir.


BAYRAM SAHİPLİĞİ

Nusayri toplumunda bayram sahipliği çok önemli bir olgudur. “Bayram sahibi”, bayramlarda kurban kesip aş hazırlayan ve namaz için evini açan kişidir. İşte bu kurban kesip evini namaz için açmaya “bayram yapma” denilmektedir. Her bayram sahibi her sene belli bir bayramı yapar. Bayram sahibi ölene dek bu bayramı yaptığı gibi, öldükten sonra da erkek çocuklarından biri bu geleneği sürdürmekte; böylece bayramın devamlılığı sağlanmaktadır. Bayram sahipliği genellikle maddi durumu iyi olanlarca gerçekleştirilmektedir. Bir kişinin ilk defa nasıl bayram yapmaya başladığının ise ya rüyada görme, ya da günlük yaşamda karşılaşılan ilginç bir olay sonucu olduğu tespit edilmiştir.


GADİR BAYRAMI

“Gadir Bayramı”nın etimolojik açılımını yapmak için bayramın özgün adı olan Arapça “iyd-il Gadir” tamlamasını ele almak gerekir:

iyd: (Arapça) Bayram.
Gadir: Söz konusu mitin geçtiği "Gadir-i Humm" denilen mekândan gelmektedir.
Humm: (Arapça) Su kaynağı. Gadir, bu su kaynağının adıdır.

Gerek yazılı kaynaklara gerek din adamlarına gerekse de halka göre Gadir Bayramı’nın kutlanma sebebi şu mite dayandırılır: “Veda haccı dönüşünde Muhammed, hacıları Gadir-i Humm denilen vahada toplar. Burası tüm yolların birleştiği, yani hacıların dağılacağı yerdir. Muhammed, Ali’yi de yanına alarak yüksekçe bir yere çıkar ve Ali’yi kollarından tutup kaldırarak kendinden sonra Ali’nin halife olmasını vasiyet eder.”(Türk 2001:91) İşte Nusayriler Kurban Bayramı’ndan bir hafta sonrasına denk gelen bu günü Gadir Bayramı olarak kutlarlar. Nusayri toplumunda Gadir Bayramı en büyük bayramdır. Nusayri inancının temeli Ali’nin uluhiyetidir, Muhammed’den sonra Ali’nin halife olması gerektiğini savunmaktadırlar. İşte bu Gadir-i Humm hikayesi bunun kendilerince bir ispatı olduğuna göre, Gadir Bayramı’nı en büyük ve en önemli bayram olarak görmeleri doğaldır.


BAYRAMIN KUTLANIŞI

Nusayrilerce çok büyük bir öneme sahip olan bu kutsal günü Nusayriler kadın, erkek, çocuk hep beraber kutlamaktadırlar. Biz araştırmamızı Harbiye ve Antakya’da yaptığımızdan, gözlemlerimizi bu iki bölge üzerinden aktarmaya çalışacağız.

Bayramdan bir gün önce hazırlıklar başlamaktadır. Öncelikle bayram sahipleri bir gün önceden kurban olarak genellikle dana kesmektedirler. Kurban, Nusayriler’in tüm bayramlarında en önemli ritüellerden birisidir. Kurban kesilirken dikkat edilmesi gereken nokta şudur; mutlaka abdest alınmalıdır ve Allah’ın adının anılması gereklidir. Kesildikten sonra parçalanan kurban etinin bir kısmından akşam yemeği de hazırlanmaktadır. Komşu ve akrabalar eve çağrılmakta ve hazırlanan yemekler bu kişilere ikram edilmektedir. Bu yemeklerin yanında alkollü içecekler de ikram edilmektedir. Kaynak kişilerden aldığımız bilgilere göre bu akşam yemeğinin her bayram sahibince verilmesi şart değildir, ancak toplum tarafından önem gören bir etkinliktir.

Aynı akşam saat 00.00’dan sonra asıl bayram başlamaktadır. Kadın, erkek, çocuk herkes ziyaretleri[3] dolaşmaya başlar. Bu etkinlik sabaha kadar sürmektedir. Bu gecede yedi ziyarete gidebilenin cennete gideceğine inanılmaktadır. Bunun dışında toplumda Gadir Bayramı günü cehennemin kapılarının kapalı olduğu, ölen herkesin cennete gideceği inancı hakimdir. Sabaha karşı 3.30’a kadar dolaştığımız ziyaretlerin hepsinde hemen hemen aynı pratikleri gözlemledik: Ziyarete girildiğinde öncelikle ayakkabılar çıkarılmakta, kadınlar başlarını örtmektedirler. Başörtüsü olmayanlar için ortak kullanıma açık başörtüleri bulunmaktadır. İçeri girmeden önce türbenin kapısı iki taraftan üçer defa öpülmektedir. Sandukanın etrafında dua ederek dönülmekte, ara ara durarak sandukanın üzerindeki Kur’an-ı Kerim’ler ve yeşil bez öpülmektedir. Bu işlem birkaç kere tekrarlandıktan sonra sandukanın etrafında yerlere serili olan kilim ve minderlere oturularak tekrar dua edilmektedir. Burada daha çok dileklerde bulunulmakta, adaklar adanmaktadır. Kaynak kişilerin belirttiğine göre bu sırada türbede yatan evliyanın adının anılmaması ve Allah’a dua edilmesi önemlidir. Bunun sebebini sorduğumuzda, Allah ile kul arasına kimsenin giremeyeceği yanıtını aldık.

Hemen her ziyarette gerçekleşen bir diğer ritüel ise bahur (buhur, tütsü) yakmaktır. Kurutulmuş ağaç gövdelerinden elde edilen bahurun yakıldığında nazardan ve kötülüklerden koruyacağına inanılmaktadır. Bunun yanı sıra ziyaretlerin içerisinde mum yakılmadığını, hatta mum yakılmamasının tembihlendiği tabelalar bulunduğunu ve de halkın bu kurala uyduğunu gördük. Bir diğer gözlemimiz ise hemen hemen her ziyarette bulunan zeytinyağıydı. Bir ziyaret görevlisinin verdiği bilgiye göre bölge ekonomisinde önemli bir yere sahip olan zeytinyağı, halk tarafından ziyaretlere bağışlanmaktadır. Fazla zeytinyağı kap içerisinde türbeye bırakılmakta ve bu yağı cildine, özellikle de yaralarına süren insanlar bu yaralarının iyileşeceğine inanmaktadırlar. Bu inancın oluşmasında zeytinyağının cilde faydalarının bilinmesinin etkili olması muhtemeldir. Bunun dışında yine türbelerin birçoğunda yaklaşık 25-30 cm uzunluğunda ve 10-15 cm çapında mermer silindirler bulunmaktadır ki; ziyarete gelen insanlar bu mermerleri kol ve bacaklarında gezirerek ağrılarının geçeceğine inanmaktadırlar.

Antakya ve Harbiye arasında karşılaştırma yapmak gerekirse; Antakya’da gece ziyaretleri dolaşma, Harbiye’deki kadar yoğun olmamaktadır. Bunda Antakya’da Harbiye’deki kadar ziyaret olmaması etkili olabilir, zira Harbiye’de her mahallede bir-iki, belki daha çok ziyaret bulunmaktadır.

Ziyaretleri dolaşma bittikten sonra evlere gelinmekte ve bayram sahibinin hazırlıkları başlamaktadır. Kurban etinden, namaza geleceklere ve fakirlere dağıtmak üzere aş pişirilmeye başlanmaktadır. Bu namaz Sünni namazıyla hiçbir benzerlik göstermemektedir. Yalnızca erkeklerin kıldığı, Kur’an’ın yanısıra Hamdan el Hasibi’nin yazmış olduğu Kitab’ül Mecmu’dan da sureler içeren bu namaz; ayakta, oturarak ya da yürürken kılınabilmektedir. Genelde bayramlarda kılınmasına rağmen dileyen hergün beş vakit de kılabilir. Gadir Bayramı’nda kılınan namazın diğer günlerde kılınanlardan farkı olup olmadığını sorduğumuzdaysa çelişkili cevaplar aldık. Kimi hiçbir fark olmadığını söylerken, kimi de bazı ufak hareket ve dua farklılıklarının olduğunu belirtti. Dolayısıyla biz de bu konuda tutarlı bir bilgi edinemedik. İnanç ve ibadet esaslarının kadınlara anlatılmamasının bu konuda çok büyük etken olduğunu söyleyebiliriz.

Aş hazırlanmasında bir iş bölümü söz konusudur. Kaynak kişilerin verdiği bilgilere göre; bulgur ya da pirinç pilavını kadın, hırisiyi ise erkek hazırlamaktadır. Hırisi, Anadolu’nun birçok yerinde değişik adlarla anılmakta, daha çok “keşkek” ismiyle bilinmektedir. Hırisinin yapılışı şöyledir: Öncelikle etler büyükçe bir kazanda “kemikten ayrılana kadar” haşlanır. Daha sonra üzerine yaklaşık 1/1 ölçüde buğday eklenir ve ara ara karıştırarak haşlamaya devam edilir. Pişmeye yakın koyu bir kıvam aldığı için karıştırmak oldukça güçleşir ve güçlü kişilerin karıştırması gerekir. İşte bu yüzden, yani kol gücü gerektirdiğinden, hırisiyi erkekler yapmaktadır. En azından son aşamasında, yani kıvama geldikten sonra erkekler devreye girmektedir. Son olarak ayrı bir kazanda kızartılan kuyruk yağı hırisinin içine dökülerek pişirme tamamlanmış olur. Pilavı daha çok kadınların pişirmesinin sebebini sorduğumuzdaysa bunun ustalık gerektirdiğini ve kadınların bu işte daha becerikli olduğu cevabını aldık.

Aş hazırlanıp dağıtılması, toplumsal dayanışmaya bir örnektir. Zengin olan fakirin karnını doyurur. Yine kaynak kişilerden aldığımız bilgilere göre birçok insan et yiyebilmek için bayramları beklemektedir.

Namaz saatine yakın yemek pişmiş olmalıdır. Namaz saati belirli bir saat değildir, her bayram sahibi kendine uyan saatte namazı yapmaktadır. Ancak namazın “gün doğumundan gün batımına kadar” geçen sürede yapılması şarttır. Bayram sahibi genellikle namazı her sene aynı saatte yapar ve yakın çevrede oturan bayram sahipleri namaz saatlerinin çakışmamasına özen gösterir ki herkes hem kendi yaptığı namaza gelebilsin, hem de diğer bayram sahibinin yaptığı namaza gidebilsin. Bu sebeple namazlar genelde en az yarım ya da bir saat arayla düzenlenmektedir.

Yapılan aşın bir kısmı namaza gelen erkeklere sunulmakta, bunun yanında her birine kap içerisinde ailelerine götürmeleri için aş dağıtılmaktadır. Aş genelde tandır ekmeğiyle beraber dağıtılmaktadır. Kalan yemek de kapıya gelen fakirlere dağıtılmaktadır.

Ancak her bayram sahibi namazı evde yapmamaktadır. Evi müsait olmayan, yani küçük olan ya da temiz olmayan; kısacası namaz için uygun olmayanlar kurbanı ziyarette kesip, aşı ziyarette pişirip, namazı da yine aynı ziyarette yapmaktadırlar. Bunun için bazı ziyaretlerde önceden bağışlanmış ve ortak kullanıma açık kazan, kepçe gibi gerekli malzemeler ücretsiz olarak bayram sahibine ödünç verilmektedir. Ancak namazın yapılacağı ziyarette namazın kılınabileceği odalar bulunmalıdır. Görüldüğü gibi yer farkından başka iki mekanda namaz açısından hiçbir fark bulunmamaktadır.

Bir diğer önemli tespitimiz ise bayram günü işyerlerinin kapatılması olmuştur. Özellikle Harbiye’de bunu daha net gözlemleme fırsatı bulduk. Bunun sebebini sorduğumuzdaysa, bu bayramın en büyük bayram olduğu ve insanların tüm işlerini bırakarak kendilerini tümüyle ibadete vermeleri gerektiği cevabını aldık. Yalnızca bakkal gibi temel ihtiyaçları sağlayan işyerlerini genellikle öğleden sonra, yani namaz saatlerinden sonra açık bulunmaktadır. Dükkan açmamanın yanı sıra, evde çamaşır yıkama, ütü, dikiş gibi işler de yapılmamaktadır. Sebebi ise yine uğraş gerektiren bu tür işlerin insanların kendini ibadete vermesini engellemesidir.

Bayramın Antakya’da kutlanışıyla Harbiye’de kutlanışı arasında fark olduğunu daha önce belirtmiştik. Şimdi bu farklılıkları vermeye çalışacağız. Daha önce de belirttiğimiz gibi, gece ziyaret dolaşma Antakya’da Harbiye’de olduğu kadar yaygın değildir. Bununla birlikte yine sabah erkenden namazlar başlamakta, erkekler erken uyanıp namaza gitmektedirler. Gadir Bayramı günü Antakya Nusayrilerince gerçekleştirilen en önemli etkinlik Sultan Dağı’nda yapılmaktadır. Sabah saatlerinde (genellikle namazlardan sonra) aileler toplanarak Antakya’da bulunan Sultan Dağı’na çıkmakta, tepeye yakın bulunan Sultan Habib-i Neccar Türbesi’ne yürüyerek çıkıp dua ettikten sonra geri dönmektedirler. İçeride sırası gelen kişi yanan mumlar önünde dua edip çekilmektedir. Bunun dışında ,halk bozuk paraları duvara parmaklarıyla bastırarak dilek tutmaktadır. Para duvara yapışık kalırsa dileklerinin gerçek olacağına inanmaktalar. Türbeden dönen aileler genelikle dağda piknik yapmaktadır.

Antakya’da bayrama dair karşılaştığımız en çok katılım gören etkinlik ise EHDAV (Ehl-i Beyt Kültür ve Dayanışma Vakfı) tarafından düzenlenen “Hz.Ali Gadir Humm Bayramı ve Kardeşlik” konulu konferans olmuştur. Araştırmamızı yaptığımız tarih olan Şubat 2005’te üçüncüsünün düzenlendiği konferansta kısaca Gadir Bayramı’nın tarihçesi aktarıldıktan sonra, daha çok Türkiye ve dünya Alevileri’nin sorunları üzerinde durulmaktadır.(Uluçay 2001: 258-268)


KADININ ROLÜ

Her ne kadar Nusayri kadınları dini bilgilerden ve ibadetlerden yoksun bırakılsa da, bayramlarda etkin görev almaktadırlar. Kurban kesilip etler parçalandıktan sonra akşam yemeğini hazırlayan kadınlardır. Namazda dağıtılacak olan aşın hazırlanmasında yine kadın görevlidir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi, kol gücü gerektiren hırisinin hazırlanmasında erkekler yardımcı olmaktadır. Hazırlanan aşın kaplara doldurulması, yanında verilecek tandır ekmeğinin pişirilmesi görevleri hep kadınlara aittir. Ancak kadın namaza giremediğinden bunun yerine ziyaretlere gidip dua etmektedirler. Fakat tüm bu sorumlulukları yerine getirebilmek için de kadında bulunması gereken bazı şartlar olduğunu öğrendik. Yemek hazırlanmasında görev alacak kadının regl döneminde olmaması gerekmektedir, ayrıca yine bu dönemdeki kadın, ziyarete de giremez. Bunun yanında dul kadınların yemek hazırlanmasında görev alamayacağını öğrenmemize rağmen, bunun örneğine rastlamadık.

Görüldüğü gibi dini öğretilerin ve ibadetlerin hiçbir şekilde öğretilmediği, hatta öğretilmesinin yasak olduğu kadınlara, tüm bayramlarda olduğu gibi Gadir Bayramı’nda da çok iş düşmektedir. Kendilerine herhangi bir ibadetleri olup olmadığını sorduğumuzdaysa ziyaretlere gidip dua ettiklerini, ayrıca yemeklere yardım ettiklerini, kendi ibadetlerinin de bu olduğunu aktarmışlardır.


SONUÇ

Özetlemek gerekirse; Nusayriler’in inanç ve ibadet konusundaki içine kapanık yapılarını bildiğimizden, bu konudaki bilgi açığını literatürle kapatmak zorunda kaldık. Bu yüzden Nusayriler’in tüm bayramlarının olduğu gibi Gadir Bayramı’nın da temel pratiklerinden biri olan namazın üzerinde fazlaca duramadık. Dini esasların gizliliği konusunda gençlerin daha esnek olduğunu gördük, ancak kaynak kişilerle yapmış olduğumuz görüşmelerde bu konularda gençlere yöneltilen eleştirilerle karşılaştık. Bunlar, gençlerin bu bayrama gereken önemi vermediği, tatil olarak gördüğü, bir iki yerde namaz kıldıktan sonra gününü gezerek geçirdiği yönünde eleştirilerdi. Gözlemlerimiz de daha çok Antakya gençleri için bu eleştirileri doğrular nitelikteydi. Ancak Harbiye’de aynı durumun söz konusu olmadığını, her yaş grubundan insanın bayrama büyük önem verdiğini tespit ettik. Bunun yanı sıra dini açıdan meydana gelen açlığı kadınların ziyaretlere gidip dua ederek doyurmaya çalıştığını tespit ettik. Dolaştığımız ziyaretlerde de kadın sayısının erkeklere nazaran dikkat çekecek derecede fazla olması da bu tespitimizi doğrular niteliktedir

Sonuç olarak; hem halk tabanında, hem de din adamı kesiminde Gadir Bayramı gününün resmi tatil olması talebi bulunmaktadır. Ayrıca bu bayramın sadece Arap Aleviler tarafından değil, tüm Alevilerce kutlanması gerektiğini düşünmektedirler.

____________________________________________________________________

[1] Halk Gerçeğimiz, Arap Alevileri(Nusayriler), Bağımsızlık ve Demokrasi Yolunda Kurtuluş sayı.11, 1999

[2] Büyük Larousse, cilt:3, s.1426-1427

[3] “Ziyaret” adıyla bilinen türbeler her bayramda ziyaretçi akınına uğrayan mekanlardır. Ermiş bir insanın mezarının bulunduğu bu yerlere Nusayriler dua edip adak adamaya gelirler.



______________________________________________________________________

KAYNAKÇA



1. Uluçay, Ömer (2001) “Tarihte Nusayrilik”, Gözde Yayınevi, Adana.
2. Keser, İnan (2005) “Nusayrilik, Arap Alevileri”, Karahan Kitabevi, Adana.
3. Karasu, Mehmet(2003) “Alevi Nusayriler”, Yol Dergisi 21.sayı, Ankara .
4. Üzüm, İlyas(2003) “ ‘Sırlar’ Açıklanıyor mu? Türkiye’de Alevî-Nusayrî Önderlerinin Eserlerinde İnanç Konularına Yaklaşım, Yol Dergisi 21.sayı, Ankara.
5. Türk, Hüseyin(2001), “Hatay’da Gadir Bayramı”, Folklor/edebiyat dergisi 6.c., sayı 26
6. Halk Gerçeğimiz – Arap Alevileri (Nusayriler), Bağımsızlık ve Demokrasi Yolunda Kurtuluş Dergisi (1999)


Konu ile ilgili birkaç fotoğrafın bulunduğu mini slide gösterisi:

İZLE

8 comments:

''Hayallerin Uzun Boyluları'' said...

merhaba ben bir nusayri olarak tesekkkur etmek istiyorum emeginden oturu...ask ve insan halinde kal...

Metal Kedi said...

bir Antakyalı olarak tamamen tarafsız, mantıklı ve araştırmacı bir çerçeveyle kaleme aldığınız emek dolu, bilgilendirici ve faydalı yazınızdan dolayı size takdirlerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum.

HASAN ALTUN said...

öncelikle bu kadar emek harcadığınız için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum lakin bazı yerlerde bazı eksiklikler var mesela kadınlar bizim gibi namaz kılmazlar ama savar al hamd dediğimiz sureler (kevser s,ihlas s,falak s,nas s,ayet al kursi vb.sureler)öğretilir bunun yanı sıra ayrıca salat al zahira dediğimiz namazlarda öğretilir buna geneldee antakyada rastlarsınz ikincisi ğiyd al ğadir bayrdamında sadece cehennem kapısının kapandığına inanırız 7 tane türbeyi ziyaret eden cennete gider diye bir inancımız yok üçüncüsü ziyaret dediğiniz(türbe) makamlarda ortada bulunan mezar boştur oraya sadece gökyüzünden bir nur inmiştir ve bu nuru herkes göremez ama o nuru gören makamı yapmak mecburiyetindedir bunun yanı sıra türbelerde dua etmemiz allah taradından indirilmiş nurun orda olma sebebidir öye rast gele her yer türbe sayılmaz ve dediğim gibi herkez o nuru göremez ya rüyasına gelir ya da gözle görülür dördüncüsü dünya da arap alevileri kadar bayram ve hayır işi yapan bir topluluk yoktur ha burda tüm aleviler birer mü'mindir demiyorum elbette yolundan sapmış arap alevileri vardır ama nereyi dolaşırsanız dolasın bizim kadar bayram yapan bir millet yoktur birde demişsiniz ki bayramda yemekle beraber içki sunulur bu da ya yanlış yerden aldığınız bilgidir ya da tam bilgi almamaktan kaynaklanan bir durum olsa gerek içki tamamen biz insanlara bakın alevilere demiyorum biz insanlara haram edilmiş bir içecektir ha aleviler içmiyor mu evet genelde içene rastlanır ama bu sorumsuzluktan kaynaklanan bir durumdur yoksa kurban olduğum ALLAH tüm isanlığa içki yi haram kılmıştır... bide haydarilik kilazilik demişsiniz bu tamamen şimdiki gençlerin bilgisizlikten dolayı oluşan bir durumdur ha öyle bişe var lakin haydar ve kilaz olan iki şeyh kardeşin dargınlığından gelen bir durumdur yoksa onun namazında ya allah deniyor ötekinin namazında ya allah deniliyor tek fark kilazilerin namazlarının yeni nesiller ezberleyebilsin diye kısaltılmasıdır yoksa arap alevilerinde haydri klazi diye bir ayrım yoktur ve bunu yapan kendi görüşümde ilimden mahrum cahil kimselerdir...ve son olarak arap alevisi olduğum için ne mutlu bana diyorum ne mutlu bana ki rabbim ALLAH peygamberim MUHAMMED ve rabimme günde beş vakit 16 defa sedce ettiğim namazım var bu konuşmamdan kastım tüm arap alevileri içindir kımse şahsileştirdiğimi anlamasın lütfen ama şunu görüyorum ki... arap aleviliği hiç iyi yolda değil eskiden ne içki ne kumar ne zina ne de ve benzeri gibi haram kılnmış ve çirkin olan kötü ameller vardı ha bir kaç ufak toluluktan bahsetsem bile sonuçta arap alevileri çünkü bildiğiniz gibi bir çürük elma sepetteki tüm elmalari çürütür...umarım birşeyler ifade edebilmişimdir herkesn görüşüne saygım sonsuzdur ALLAH kıyamet gününde bizimle beraber olsun ve bizi onun merhameti ile rahmetsin çünkü ALLAH(c.c) merhametlerin en merhametlisi aali(YÜKSEK) ğaffur rahim ve rahman olandır...

hanym said...

Allah adına ve aşkına;
bu bayramlarda hayır yapıyoruz diyorsunuz kendinizden olmayana bir hayrınız yok.
müslümanız diyosunuz en büyük şirki siz Yüce Rabbimin İndirdiği Kur'anı Kerimi yeterli bulmamakla yapıyorsuz.(kendi kafanıza göre kitap yazmışınız)
ki bu manada siz müslüman değisiziniz.
Biz alevilerin bildiğini kimse bilemez diyorsunuz. doğrudur, iblisin insan oğluna öğrettiği çok şey var.ha bunları biz nerden biliyoruz diyorsanız, soyunuzu sopunuzu iyi araştırın, bu bildiğinizi sandığınız bilgilerin Yüce Rab' danmı yoksa ra'dan mı geldiğini anlarsınız

sedef said...

Sayın Hanym,

"Allah adına" değil kendi adınıza konuşmanızı tavsiye ederim. Ki yanıtımız Allah'a değil, size olsun.

Saygılar.

hanym said...

Allahım da yazdıklarımın ve söylediklerimin şahididir..
sedef hanım sanırım yazdıklarım en çok sizi rahatsız etmiş ki
sevgili peygamberimiz Hz Muhammed (sav) için sadece "muhammed" diyebilecek kadar cahilsiniz.Sadece blog yazmak yetiyor.

sedef said...

Sayın Hanym Hanım/Bey,

Rahatsız olmamı gerektirecek bir durum göremiyorum. Bu yazı bir blog yazısı değil, bilimsel bir dergide yayınlanmış ve alıntılanmış bir araştırma raporudur. Odak noktası da, Nusayri inancının temellerinden ziyade, bölgede Iyd-il Gadir olarak bilinen bayramın kutlanış uygulamalarına yönelik bir alan çalışmasıdır. Yani bir Nusayriler'i tanıtım yazısı olmadığı gibi, yazarın Nusayri olduğunu belirten hiçbir ibare de yoktur. Bunu, önyargının verdiği göz kararması sonucu içine düştüğünüz karalama şehvetinden kaynaklanan dikkat eksikliğinize veriyorum. Hitap ettiğiniz kişinin hangi dine mensup olduğunu bilmeden sevgili peygamberinize olan hitap şeklini dert edinmeyiniz. Dert edinecek çok daha önemli mevzular mevcut.

Son olarak, Allah adına konuşmamanız ricamı tekrarlamak istiyorum. Kimse kendinde bu hakkı görmemeli.

Saygılar.

hanym said...

peki..